22 Aralık 2010 Çarşamba

Ayna yanığı

Oysa o aynadan kendine bakmazdı. Bilirdi ki gördüğü yansımayı yaşayabildiği kadar görürdü.

21 Aralık 2010 Salı

Pencere Yırtığı

Pencerenin yırtılan yanından baktı sokağa. Bir yanı yamalı, diğer yanıysa sökük halde bir kedi geçti yavaşça. Dudağındaki camları kırmamaya özen göstererek seslendi kediye, sokağın o kısmı yapılmadı daha. Duymadı kedi. Yeniden seslendi, kaybolursun orada!

Derken kayboldu kedi. Üzüldü de bu duruma. Tam arkasına dönmüştü ki kedi odanın içinde belirdi. Söküğüyle, yamasıyla aynı kediydi bu. Ne arıyorsun burada, diye bağırdı kediye. Koltuğa oturup tüylerini yalarken, kendi kayboluşumu, dedi.

18 Aralık 2010 Cumartesi

Takip

Günlerce takip ettim. Bazen nevruz çiçeğinin izinden sürdüm onu. Bazen bir çobanın kör koyunlarında izledim. Ama tam olarak yetişemedim. Ben ona yaklaştığımda - ya da öyle sandığımda- o çoktan uzaklaşmış oluyordu. En sonunda vazgeçtim. İşte oradaydı. Yani vazgeçişimde!

İcarus

Kanatlarımı yakan güneşe yaklaşmam değil labirentimden uzaklaşmamdır.

Çocuk

Çocuk yanmaya başladığında ben sırtımdaki irinden karanfil sıkıyordum. Çığlıkları yükseldi odamın içinde. Oysa benim hiç odam olmamıştı. Derken duvarlar çürümeye başladı. Çocuk yeniden çığlık attı. İrini sıkmayı bırakıp etrafıma baktım. Derken çocuk bana seslendi, hey yardım et bana! Duymak da görmek midir? Sanmıyorum. Seslendim ben de, nerdesin?

Derken oda yanmaya başladı. O esnada sırtımdaki irinden bir çocuğun elleri belirdi. Kurtar beni, diye bağırdı. Tüm gücümle sıktım. Ve çocuk tüm mikrobuyla hayatın içine aktı.

Masal Saplantısı

Bir yaprağın sesinden geçtim. Rüzgârı duydum basamaklarda. Ve birbir tırmandım hepsini. Yüzüm, dedim kendi kendime, beni hatırlamıyor. Olası bir hücreydi burası. Ya da bir mezar. Kimi gömecekler acaba acıma?